
Majör Depresif Bozukluk
Dr. Sezer Sönmez
Psikiyatri Uzmanı
Ciddi bir halk sağlığı sorunu olan Depresif bozukluklar; sık görülen, sağlık
harcamaları ve tedavi maliyetinin artmasına, belirgin iş gücü kaybına neden olan
kronik hastalıklardır.
Tanı
Bir kişiye major depresyon tanısı konulabilmesi için depresyon belirtilerinin en
az iki hafta hemen hemen her gün ve günün büyük bölümünü kaplayacak şekilde
sürmesi ve kişinin her zamanki yaşamını olumsuz yönde etkilemesi gerekmektedir.
Hastaya tanı koymada kullanılan belirtiler arasında depresyonlu duygudurum;
ilgi-istek kaybı, yaşadıklarından zevk alamama, iştah değişiklikleri, vücut
ağırlığında değişme, uyku bozuklukları, psikomotor yavaşlama ya da ajitasyon,
yorgunluk, bitkinlik, enerji kaybı, değersizlik, aşırı ve uygun olmayan suçluluk
duyguları, düşünme ve düşünceleri belli bir konuda toplama güçlüğü, kararsızlık,
ölüm düşünceleri ve intihar düşünceleri bulunmaktadır.
Sıklığı
Yaşam boyu yaygınlığının genel toplumda % 17-19, kadınlarda % 25 ,bir yıllık
yaygınlığının ise % 1-9 arasında olduğu bildirilen “Majör Depresif Bozukluk” sık
görülen, atakları uzun süren, süregenleşme,depreşme ve yineleme oranları yüksek,
şiddetli fiziksel ve psikososyal yeti yitimine neden olan yıkıcı bir
bozukluktur.
Riskler
Depresyonun neden olduğu yeti yitimi, sosyal ve mesleki alanlarda olabilir ve
kişinin aile düzeni ile ekonomik durumuna olumsuz etkiler yapabilir. Depresyon,
birey kadar çevresi ve bakımını üstlenenler üzerinde de olumsuz etkiler yaratır.
Özkıyım girişimi sonucu ölüm oranı % 15 olan ve özkıyım sonucu ölümlerin
yaklaşık % 50’sinden sorumlu major psikiyatrik bozukluktur.
Yaşlılarda nedenler ve gidişat
Eğer yaşlı bir hastanın başka bir psikiyatrik rahatsızlığı yoksa, o da diğer
genç hastalar gibi gelecek hakkında iyimser olabilir. Yaşlılarda depresif
bozukluk ve bununla ilintili psikiyatrik hastalık oluşumuna zemin hazırlayan
başlıca risk etmenleri, hareketliliğin azalması, kendine bakım gücü ve
kapasitesinin azalması, duyu kusurlarının ortaya çıkması, önceden bir
psikiyatrik bozukluk bulunması, sevilen birinin yitimi gibi üzücü bir olayın
yaşanması ve fiziksel bir hastalığın bulunmasıdır.
Yaşlı hastalarda depresyonun kronik seyir izleme olasılığının daha fazla olduğu
söylenmektedir.
Tıbbi hastalıklarla birlikteliği
Depresyon koroner arter hastalığı için ikincil bir risk faktörü olarak
tanımlanmıştır.Mortalite ve morbiditenin artmasında bağımsız bir öngörücüdür.
Depresyon ve koroner arter hastalığında karşılıklı nedensel bir ilişki
görünmektedir. Depresyonu olan koroner arter hastalarında antidepresan tedavinin
mortalite ve morbiditeyi azalttığına dair yayınlar da mevcuttur.
Kanser hastalarında majör depresyon sıklığı %1,5-50 arasında oldukça farklılık
göstermektedir.Bu farklılıkta kanser tipi ve çeşitliliğinin etkisi büyüktür.
Başta pankreas olmak üzere, akciğer beyin ve orofarinks gibi bazı tümörlerde
depresyon oranı daha yüksektir. Kanser kemotropisinde kullanılan sitokin,
kortikosteroid ve vinka alkoloidleri de depresyonla ilişkilidir.
Tip I diabet, her gün enjeksiyon, diyet kısıtlamaları,belirgin yaşam
düzenlemeleri gerektiren kronik bir hastalıktır.
Hastalar ciddi komplikasyonlarla karşı karşıyadırlar.Diyabetteki hastalık yükü
depresyon gelişmesinikolaylaştırır. Depresyon ise, diyabetin klinik seyrini ve
tedaviyi oldukça olumsuz etkiler; komplikasyonları,morbidite ve mortaliteyi
artırır.
Parkinson hastalığı, inme, demans, multipl skleroz,epilepsi ve Huntington
hastalığı gibi nörolojik hastalıklar ve depresyonun birlikteliği
sıktır.Parkinson hastalığında hastaların yarısında İnme hastalarının ise
%19-23’ünde majör depresyon saptanmıştır.Depresyon inme sonrasında hastalarının
rehabilitasyonunu, bilişsel işlevlerini olumsuz etkiler,mortalitenin artmasına
neden olur.
Depresyon, Alzheimer tipi demansta bilişsel belirtiler dışında en sık görülen
nöropsikiyatrik belirtidir. Alzheimer tipi demansta majör depresyon %20-32
arasında, minör depresyon %25 oranında görülür.
Epilepsi hastalarında depresyon en sık görülen psikiyatrik tablodur; sıklığı,
nöbet tipi ve düzeyine göre %20-55 arasında değişir.
Tedavi
* Depresif Bozukluğun toplumsal maliyeti oldukça yüksektir. Depresyonun
sağaltımında önde gelen hedefler şöyle sıralanabilir.
* Depresif bozukluğun tüm belirtilerinin azaltılması ve giderilmesi (Düzelme).
* Mesleki ve sosyal işlevselliğin bozukluk öncesi durumuna döndürülmesi.
* Depreşme ve yineleme oranlarının düşürülmesidir.
Tüm depresyon türlerinde, ilaç tedavileri ve yapılandırılmış psikoterapiler
etkili olup, iki tedavi birlikte uygulandığında etkinlik daha yüksektir. Hafif
şiddetteki depresyonda kişiler arası psikoterapi, bilişsel-davranışçı
psikoterapi ya da sorun çözme terapileri ilaç tedavileri kadar etkili olabilir.
Orta ve ağır şiddetteki depresyonda antidepresan ilaç tedavisi gereklidir. Ancak
birinci basamak sağlık kurumlarına başvuran depresif hastaların %60’ının yeterli
tedavi alamadığı bilinmektedir.
Ayrıca yaşlılarda depresyon tedavisi ve prognozu açısından farklı yaklaşımlar
vardır. Yaşlılarda yalnızca belirtilerin tümüyle kaybolması ve hiç yinelememesi
değil, tedavi edilebilir düzeyde kısa süreli yinelemelerin de tedaviye yanıt ve
iyi prognoz lehine değerlendirilmesi gerektiği bildirilmektedir. Özellikle izole
edilmişlik duygusu yaşayan yaşlı depresif hastalar için destekleyici tedavi önem
taşır. Fiziksel aktiviteyi arttırmaya yönelik önlemler alınmalıdır. Sosyal
ilişkilerde ve akrabalık bağlarında zayıflama yaşlılarda sık görüldüğünden,
hastanın sosyal aktivitelere katılması, ilişkilerini yeniden güçlendirmesi ya da
yeni ilişkiler kurması desteklenmelidir. Bireysel ya da grup psikoterapileri
önerilmektedir.
Kaynak: Kaplan and Sadock's Comprehensive Textbook of Psychiatry sekizinci baskı